öyle bir dünyada yaşıyoruz ki sözde yasalarla korunan, doğuştan gelen temel haklarımızın devamlılığını sağlamak için ya köpek gibi çalışmamız, ya zengin çocuğu olmamız, yada o yasalara karşı gelmemiz gerekiyor. sistem böyle tasarlanmış. kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek için paraya sahip olmak şart olmuş. paraya muhtaç kalmamak için de birilerine muhtaç olmak şart olmuş. herkes sistemin kölesi olmaya zorlanmış, önüne birtakım seçenekler sunulmuş, başkası yok denilmiş, düşünmesi, seçenek üretmesi engellenmiş. bilinçsiz kölelik sistemin temeline oturmuş.
şimdi sokağa çıkın bakın. kaç kişi bu hayattan şikayetçi? hiçkimse. herkes haftanın iki gününü rahat yaşayabilmek için beş gününü heba etmeye, vaktinin, emeğinin sadece kendi ihtiyaçlarına yetebilecek kadar ödenen karşılığına razı olarak bütün haftasonu, kendisini düşünmekten, sorgulamaktan olabildiğince uzak tutmak için topluma sunulan tv dünyası ve eğlence hayatını yaşayıp zihnini bu toplu uyuşturucu paketlerle meşgul etmeye razı olmuş ve evden işe , işten eve devirdaim yapan, geçip giden ömür sermayesini ayakta kalabilmek uğruna harcayıp bitirmeye göz yummuş, kabullenmiş... kimse şikayetçi değil halinden. neden olsunlar ki? sonuçta haftasonu tv izleyebilecek kadar, borçlarını ödeyebilecek kadar para kazanabiliyorlar.
nedendir bilmiyorum. hep böyle düşündükçe aklıma hemen eski mısır medeniyeti geliyor. piramit inşaatlarında karın tokluğuna gönüllü çalıştırılan, köle oldukları kendilerine hissettirilmeyen hayatlarından memnun olan köleler. hayatın hiç ondan daha fazlası olabileceğini düşünemeyecek kadar meşgul olan köleler. o zamanın mistizm kokan medeniyetinde tanrı sandıkları firavunlarına mezar yapmak için taş taşıyan köleler.
günümüz insanı peki? cinsel dürtüleri bir şekilde tatmin olduysa, karnı doyduysa, borçlar ödendiyse, temel ihtiyaçlar karşılandıysa mutluluk tablosu çizilmiş demektir.
yaşamın amacı sizce de yaşamayı başarabilmek mi?
hayatın amacı hayata tutunabilmek mi?
neden benim 20 milyar insanı bile rahatça doyurabilecek kaynaklara ve 6milyar 840milyon kişiye, bu kaynakların bir kısmını bölüştürebilecek, işleyebilecek binlerce, milyonlarca kat fazla işgücüne sahip bir dünyada bütün vaktimi hayatta kalabilmeye ayırmam gerekiyor?neden vahşi hayvanların bile 2 -3 günde bir 3- 4 saatlik bir avlanma maratonuyla rahatlıkla hayatta kalmayı başarabildiği bir dünyada bunca nüfusa, işbirliğine, toplum dayanışmasına, insan zekasına rağmen günde on saatimi mesaiye ayırmam, karnımı doyurabilecek, faturalarımı ödeyebilecek, başımı bir yuvada tutabilecek bir maaşa razı olmam gerekiyor?
merak etmiyor musunuz böyle şeyleri hiç?
neden dünya böyle bir şekle dönüştü? kim bizlere bu saçmalığı kabullendirmeyi başardı? kim bizi basamak basamak yığıp üstümüze oturdu? piramit gibi ezdi? kim?