doctor who illuminati -3-

selm millet. doctora devam....

ülkemizin genç ve illuk meraklısı gençleri genelde tek göz felan peşinde koşar. işin felsefesiyle ilgilenmezler..

 bu dizide de (birçoğunda olduğu gibi)  örgütün temel felsefesinin bir düalite yaratılarak(aynı matrixte olduğu gibi) kısım kısım zihne yerleşmesi söz konusu. yani insanlara enjekte edilmek istenen temanın iki kısma dağıtılarak iyi-kötü ikilemi içinde kısmen bilinçaltına işlenmesi.

 doctor'un düşmanı dalekler kötü, tek gözlü, master reptil gözlü, düşmanlar hep illuk temalı.  doktorumuz ise iyi, özgür, aydınlanmış ve hiçbir mistik-dini inanca sahip değil. master ateist(aydınlandığı için).

bıyrın tek gözler(liselilere özel :)))


rose(doktorun efsane yardımcısı) ilk sezonun ilk bölümünde doktorla tanıştıktan sonra meraklanıp int. den araştırıyor. ama arama motoru google değil. horusun gözü felan. tek göz buluyor doktoru.


dünya bu bilgi üzerine kurulu sanki. zihnini canlı tutmana bakıyor herşey. 



 doktorun şeytanla karşılaşması. tabiki doktor onu çok eski bir ırkın üyesi gözüyle bakıyor. yani tanrısal yönünü reddediyor olayın.







  inancını değiştirmiyor tabiki de. çünkü kendisi mutlak doğru bilgiye ulaşmış, aydınlanmış birisi...


  kendisine ve zaman lordlarına da bir çok ırk tanrı diye tapıyor zaten. yalnız gezen tanrı bile deniyordu doktora biyerde.  çünkü zaman lordları evrenin bütün tarihi boyunca oluşan en üstün ırk. zamana hakim, zamana hükmeder. aslen ölümsüzler.  birtakım savaşlar sonucu 13 hayata mahkum edilmişler. ancak sınırsız hayatı olan others (saf ve en üstün zaman lordu-tanrı bile deniyor büyüklüğüne hitaben) ve genlerini karıştırdığı longbarrow ailesinin üyesi olan doktor , hayatta kalan son zaman lordu olan doktor... evrenin en üstün - en gelişmiş ırkının son üyesi olan doktor...

  kendisi ateist. evreni ve varlığın kendisini yaratan bir tanrının varlığına inanmaz. herşeyi yöneten bir tanrıya inanmaz. bilimsel bilgiye inanır. 


bilim bizce araç - onlarca nihai amaç...

  bu da doktorun en büyük düşmanlarından biri master.  o da bir zaman lordu. reptil gözler (illuk detected).


  zaman lordlarının baş düşmanı daleklerin imparatoru. tek göz...  kendini te tanrı ilan ediyor dizide.

   sahte tanrının huzurunda... diğer dalekler de ''ibadet edin ibadet edin'' gibi bol bol dini inanç sergiliyorlar.


 doktor: iyi
dalekler: kötü

doktor: ateist
dalekler: inançlı.

verilen mesaj; ateist iyi, inançlı kötü.


 liselier için tek göz.
  daleklerin davros
 dalek kaan. tek gözlü. zamanın içini görmüş ve kahin olmuş.


   daha önce bu tek gözlü daleklerin kurduğu sistemi, 51. yüzyılda dünyayı nasıl gizliden gizliye yönettiklerini yazmıştım. 1. sezon finaliydi. aynı şeyleri tekrarlamaya gerek yok. diğer linklere de gözatın.

   http://islakcimenler.blogspot.com/2011/10/selam-millet-doctor-who-ifsaatna-devam.html

  http://islakcimenler.blogspot.com/2011/10/doctor-who-illuminati-1.html 


şimdilik bu kadar. görüşürüz.



 

New Age Yolunda

Nil Gün hanımı bilir misiniz bilmem. trt1 de tgrt de programlar yapmış birisi. kendisi 14 sene amerikada ''hipnoterapi, reiki, NLP, alternatif sağlık, insanpotansiyeli...'' gibi konularda eğitim görmüş birisi. birsürü de kişisel gelişim tarzı, new age temalı kitapları var. çakralardan felan bahseder. ''mutluluk içinde'' benzeri yazıları var. yanisi Ahmet Maranki gibi son zamanlarda sayıları büyük bir hızla çoğalan, doğu dinlerinin inanç ve ibadet benzeri yöntemlerinin(yoga, meditasyon, çakralar, yin-yang, auralar vs...) bilimle entegre edilmesiyle oluşan  kozmik bilim, alternatif bilim gibi batı biliminin genelde karşı durduğu alanlarda insanları medya desteğiyle yönlendirmeye başlayan uzmanlardan birisi kendisi.


ben bu tarz insanları tehlikeli buluyorum. Marankiyi bizim millet sever sayar. onun kitabını alıp okumuştum iyice. kitaplarında hep meditasyon tarzlarından, çakraların nasıl açılacağından, bu tarz konulardan bahsediyor. belagatı bayaa iyi seviyede. kitaplarında örnek vereyim '' bazen gökyüzüne baktığımızda gözümüzün önünde minicik şeffaf kürecikler titreşir,hareket eder. onlar enerji kürecikleridir. bizler onları absorbe ederiz.yaşam enerjisinin yapıtaşlarıdır vs. vs....'' ''loş ışık altında birisine veya aynada kendimize bakarsak auramız farkedilir, görülür'' gibisinden göz yanılması ile, göz içi sıvısının kompozisyonu vs. gibi bilimum şeylerle de açıklanabilecek şeylerden kesin bir dille bahseder. ben o kadar uğraştım açıkçası, aura görmedim. gözüyle birebir birisinin aurasını gören varsa paylaşsın lütfen.

buyrun buradan bakın:

 http://www.maranki.com/256_Aura-%28Enerji-Alani%29-Sistemi.html


(derin bir nefes alın, zihninizi boşaltın, imajine edin, düşünün yapacaksınız. olacak. sabır ve özveri gerektirir. belki göbeğiniz çatlayacak ama olacak. sen süper insansın, uçarsın göçersin, telepati , telekinezi vs. vs.. çakrala.....anladık yeter)

binlerce sene nirvana denen insan-tanrı moduna ulaşmak için çakralarını açmaya çalışan,  tanrıya inanmayan budistler, onca ilahi din gelmesine rağmen doğruyu, gerçek olanı, en iyi yöntemi, Allah'ın gönderdiği dinlere rağmen kendileri mi bulmuş? binlerce yıllık insanlık tarihinin süzülmüş, olgunlaşmış birikimi olan ilahi dinler boş muymuş yani?

 bu kişiler bence dünyadaki ilahi ve ilahi olmayan dinler arasında bir köprü kurmaya çalışıyor. dinler arasındaki sınırları yumuşatabildikleri kadar yumuşatıyor. 

 tıpkı diyalog adı altında islam ve eski dinler arasındaki sınırları yumuşatanlar gibi.

artık kaç kere söylememiz gerek bilmiyorum. new age dini altında bütün dinlerin yumuşatılıp birleştirilmesi hedefleniyor. 


TEK DİN, tek millet, tek devlet, tek hükümdar....


 illuminatinin dünya nüfusunu uzun vadede 500 milyonun altına taşımak istediği kaynağı belirsiz aydınlık tabletlerine yazılmıştı. 

neyse tekrardan dönelim Nil Gün'e.

ocak 2011 de sabah gazetesine röportaj veriyor :
''
‘Geleceği Hatırlamak” adlı kitabınızı anlatır mısınız?
Bu kitap, dünyamızın içinde bulunduğu vahim durumu anlatıp geleceğimizi kurtarmakla ilgili bir bakış açısı sunuyor. Milyonlarca yıldır bu gezegende sayısız tür yok olmuş. Açgözlülüğümüz ekolojik dengeyi bozuyor. Aşırı nüfus artışı ve ölçüsüz tüketimle doğayı sömürüyor, kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Daha yüksek bilinç seviyesine sahip yeni bir insan türü olan ‘Homo Novus’lar 70′li yıllardan itibaren doğmaya başladı. Sayıları gittikçe artıyor. Kitapta ‘Homo Novus’ insanı ve pozitif geleceği seçersek yakın geleceğimizin dünyasının nasıl olacağını anlatıyorum. (Homo novus, ona göre homo sapiensten sonra gelecek tür)

......

Peki sizce bu durumdan ne zaman kurtulacağız?
Artık zaman doldu, uzatmaları oynuyorduk, onlar da bitti. Şu anda inişteyiz. 10 yıl sonra bu dünyanın çehresi tümüyle farklı olacak. 2120 yılında dünya nüfusunun 500 milyon ile 2,5 milyar arasında olacağını öngörüyorum.

   ''

hayvan olduk vesselam...


türümüzün sonu  geliyormuş millet. bir sonraki evrimsel basamak olan homo novuslar gelecekmiş. hatta aramızdalarmış.



neyse boşverin bunları.

ne diyor kendisi;  2120 de nüfus 500 milyonlara kadar düşebilir.(yüzde doksanımız yakında ölecek!)

valla bu teknolojik gelişim hızıyla, bu medeniyet ilerlemesiyle o biraz imkansız.  tabiki  nükleer bir dünya savaşı çıkarmazlarsa. nüfusun 100 senede o kadar düşebilmesi için olağan dışı şeyler gerek. savaş gerek, tedvisi imkansız süper salgınlar gerek.

ya günümüz insanı çölde bile tarım yapmanın yöntemlerini bulmuş vaziyette, onu geçtim marsa koloni kurmanın planını yapıyor. mars lan! sahra çölü halt etmiş yanında! ve dünya kaynakları 12 milyarı besleyecek düzeyde.( gelir dağılımı dengelenirse).  





GNOSTİZMİN İLKELERİ

Gnostisizmin ilkeleri [değiştir]


  • 1- Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
  • 2- Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
  • 3- Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
  • 4- Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
  • 5- Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
  • 6- Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.
ayrıca gnostikler reenkarnasyona da inanırlar. tüm ilahi dinlere karşı ve alternatif dururlar. evrensel olduklarına inanırlar.

dünya çapındaki dini yozlaşma ve dinlerin birbiriyle yumuşatılıp kaynaştırılmak istendiği ortada. bu kaynaştırma dinler arası diyalog faaliyetleriyle, dinlerin ayrımcılık yapılan tarafları el altından ilahiyat çalışmalarıyla ( ülkemizde geçen yıllarda gizlice başlatılan akademik düzeyde başlatılan hadis ayıklama işlemleri) silinmeye çalışılıyor. şu an budizm- hinduizm gibi dinlerin ruhsal ayinleri olan yoga, meditasyon; inançları olan reenkarnasyon, astral seyahat,chi enerjisi... şu anda hangi dinden olursa olsun insanlarca benimsenmiş inançlardır. dünya çapında gnostisizmden doğan bu çeşit doğu felsefeleri; medya, kitaplar, yazarlar ve çürük alternatif bilim araştırmaları ile insanların zihinlerine yerleştirilmiş vaziyette. artık ruhsal yönlerini bu tip inançlarla doldurmuş olan insanlar camilere kiliselere sinagoglara gitmiyorlar.

hem islam, hem de eskide kalan ancak ibrahimi kökenli olan bütün dinler kökten yumuşatılıp, sindirilip, gnostik kökenli inançlarla doldurulup, kaynaştırılıp yokedilmek isteniyor. medeniyetin merkezi batı olmasına rağmen fakir uzakdoğu insanlarının inançları bütün dünyaya yayılmış durumda. burada bilinçli bir operasyon yapıldığı su götürmez bir gerçek.

gnostisizmde insanın kendisi tanrıdır, ruhsal yolculuğunu tamamladığı sürece.bir garip ruhlar alemi mevcuttur.

örnek verelim medyanın dünya çapında sükse yapan yapımlarından;

1;avatar the last airbender; içindeki yolculuğu ve ruhsal gelişimini tamamlayan aang, binlerce yıldır reenkarne olup elişen ruhuna, yani içindeki avatara hükmedebilmeyi öğrenir. 4 elementin ve dünyanın efendisi olur.

2; thor; tanrısal güçlere sahip, insanoğlu gibi hümanoid uzaylılar. dünyalıların ermiş hali.

3; matrix; neo... anlatmaya gerek yok
4;doctor who; zamanın girdap enerjisiyle tanrısallaşan bir insansı(doctor). ve de insan (yardımcısı rose).
5;olasılıksız romanı; içindekini keşfedip eren birisi
6;ölümsüz romanı; içindeki boyutlarda gezinmeyi öğrenen bir insan. zaman yolculuğu ve paralele evrenlerde hükmetmeye başlaması da cabası.
7; kaynak filmi; bir yıldız patlamasıyla ruhu bütün evrene kök salan astronotumuz.
8;mesaj filmi; üstün uzaylı olmuş, dünyanın eski ölülerinin ruhları.
9; bilimkurgu fantastik adına ne izlesem aynı şeyler....

kısacası hepsinde ortak bir tema var. içindeki gücü keşfeden ve tanrısallaşan insan... arada reenkarnasyon gibi bazı inaçlar da serpiştirilmiş. ve herşeyi yaratan, hükmeden tanrı fikrine kesinlikle yer yok.

GNOSTİZM- KENDİNİ TANRIYLA BİR TUTANLAR

GNOSTİZM- KENDİNİ TANRIYLA BİR TUTANLAR. resme bakın bakalım ne göreceksiniz. yazıyı da ilginizi çekerse okursunuz.



“Gnosis”, Yunanca'da “Bilgi” anlamına gelen bir sözcüktür; insanın tinsel kurtuluşunu sağlayan bir bilinçlenme tarzıdır. İlk Hıristiyan düşünürlerinden biri olan İskenderiye’li Clement, Gnosis’i “Tanrı Bilgisi” olarak tanımlamış ve tüm olgun Hıristiyanları birer Gnostik olarak kabul etmiştir. Ne var ki, Clement’dan sonraki yıllarda Hıristiyan Kilisesi, Gnosis’i İsa’nın öğretilerinden bir sapma olarak değerlendirmiştir. Unutulmamalıdır ki Gnostizm, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde Akdeniz ve çevresinde oldukça yaygındı.


Valentinus’çu Gnostikler, Gnosis’i iki biçimde tanımlarlar. İlki, Gnosis’in bir “öz-bilgilenme” (self-knowledge) yani insanın kendini tanıması olduğunu, ancak aynı zamanda da “insanın içindeki ruhun tövbesi ve kurtuluşu” anlamına geldiğini söylerler. Sonuç olarak Gnostikler, insanın kendisini tanımasının doğrudan kişinin kurtuluşunu ve günahlarından arınmasını sağladığını düşünürler. Ortodoks Hıristiyanlar ise, bu biçimde tanımlanan Gnosis’in Tanrı’ya iman etme yolunda sapkın bir inanç olduğunu ve kurtuluşu yalnızca kendini bilmenin sağlayamayacağını ileri sürerler.


Çeşitli Gnostik tarikatlar, Gnosis’in içeriğini farklı biçimlerde belirlerler, ancak tümü insanın doğrudan kendini keşfetmesinin tanrısal olduğunu, zira Gnosis’in “kendini bilmek, Tanrı’yı bilmektir” tanımına odaklandığını ileri sürerler. Ortodoks Hıristiyanlar için bu görüş sapkındır, zira insanın kendisi de Tanrı'ın yaratımının parçalarından biridir ve bu nedenle, doğrudan Yaratıcı ile eş tutulamaz. Gnostik kitaplardan biri olan Philip İncili’nde, Gnosis’e ulaşan kişinin “artık bir Hıristiyan değil, bir İsa olduğu” yazılıdır. Elbette bu görüş de, İsa’nın tek ve benzersiz olduğuna inanan Ortodoks Hıristiyan öğretisine karşıttır. Tüm bunlara ek olarak Gnostikler, kendini İsa ile bir tutan kişilerden bekleneceği gibi, Hıristiyan Kilisesinin piskoposların yetkesi altında örgütlenme çabasına da özellikle karşı çıkmışlardır.


Gnosis’i deneysel düzeye çıkarabilmek amacıyla Gnostik okullar, ritüel ve meditasyon benzeri bir çok pratik uygulamaları da kullanmıştır. Tinsel özgürleşmeye yalnızca insanın kendini tanıması ile varılabileceği düşüncesi, Ortodoks Hıristiyanlık için sapkın olmakla birlikte, Budizm için esastır. Budistler, insanın çektiği acıların kendi gerçek doğasını bilmemesinden kaynaklandığına inanırlar. Bu açıklama, Gnosis’in Hindistan’dan Batı’ya İ.S. I. yüzyılda Budist rahipler tarafından getirilmiş olabileceği olasılığını çağrıştırabilir, ancak bu görüşü destekleyecek hiç bir tarihsel kanıt yoktur. Bir çok ezoterik inanç sistemi, insanın öz varlığının tanrısal olduğunu vurgulamıştır. Gnostik akım, tüm dünyadaki manevi düşünce sistemleri üzerinde büyük etki yaratmıştır.


Gnosis, insanın Tanrı’yı, O’nun gizlerini ve yaratılışın gizemlerini tanıması arzusundan doğar. Gnostikler, önce kutsal metinler ile, mensup bulundukları dinlerin kutsal kitapları ile işe başlarlar ve ezoterik bir anlam ya da gizli bir mesaj içerip içermediklerini anlayabilmek için bu metinler üzerinde şifre çözercesine çabalarlar. Gnostisizm bir tür “Hermetizm”dir ve Gnostikler, dinsel anlatım ve yazıların, ilk bakışta görüldüğünden daha derinlerde, tümcelerin, sözcüklerin ve metin yapısının içine gizlenmiş anlamlar içerdiklerine inanırlar.


Gnostikler, “kökleri” ve “gizleri” ele geçirebilmek için maddenin özüne ulaşmayı hedeflerler. Bu onların kötülük ile yüz yüze gelmelerini sağlar. Gnostikler, kendilerinde ve dünyada rastladıkları kötülük ile mücadele ederler. Kendini tanımak yolundaki yanılgıların giderilmesi, evreni tanımaktaki yanılgıların silinmesine de yol açar. Yobaz ya da sofu değillerdir; onlar, görünmez olsa bile, her zaman varolan ışığı aramaktadırlar. Kendilerini Tanrı ile eşdeğer tuttukları ileri sürülürse de, bu doğru değildir; Gnostikler yalnızca kendi içlerinde bulunduğuna inandıkları tanrısallığı aramaktadırlar. İnsanoğlunun kendini gerçekleştirmek adına, Tanrı’nın zaferine destek olması gerektiğini öne sürerler. Tanrı’nın gizemini aydınlatmanın değil, kendilerini aydınlatmanın çarelerini ararlar. Bu aydınlanma yalnızca entellektüel düzeyde kalmayıp, aynı zamanda aydınlanarak kutsallaşan kişinin bedenine de odaklanmıştır.


Bir tür gizemci varoluşçuluk olarak, Gnostizm özgürlüğün anasıdır ve yaratıcı tanrısallığın destekçisi olduğunu açıkça ortaya koyar. İnsan, kötülükten kurtulmak uğruna, yanılgılarının üstesinden gelmelidir. Özetle insanoğlu kendi varlığının, kendi gururunun ve sürekliliğinin sorumlusu olsa da, kötülüğün kaynağı değildir. Gnostizm, Hermetizmin felsefi temelini oluşturur; Evrenin gizlerinin ardındaki arayışın bir parçasıdır; mitlerle zenginleşmiş, simgeler sayesinde gelişmiştir; Sevgi ve umutsuzluk arasında bir sarkaç gibi gidip gelmektedir. Gnostik kendinin “Tanrı’nın oğlu” olmasını arzular; oysa simyacı “kendi yapıtının oğlu” olmayı istemekte ve herşeyi kendine sahiplenmektedir. İnisiyasyon, varoluşun bireysel bir biçimidir ve Gnostizm, inisiyasyonun kollektif olarak ortaya konuluşudur zira Gnostik, gizemci inananlar topluluğunun bir alt grubuna üyedir.


Genellikle Gnostizm’in kökeninin, Yahudiliğin bazı etkilerini taşıyan bir tür Pagan’lık olduğuna inanılır. Gnostizm, önce Babil’de ortaya çıkmış, oradan Küçük Asya ve Suriye’ye yayılmıştır. İlk Gnostik kitapların İsa’dan hemen önceki yıllarda yazılmış olduğu sanılmaktadır. Bu durum, bazı uzmanların Hıristiyanlığı Gnostizmin bir kolu olarak değerlendirmelerine yol açmıştır. Bu kişiler İsa’nın bir “Essene” olduğunu, Esseneler’in de Gnostik olduklarını ileri sürerler. Onlara göre, İncil dünyanın yaratılışını ve gelecek olan kıyameti anlatan şifreli bir metindir. “Maniciler” gibi Gnostikler de iyi ve kötünün sürekli bir çekişme içinde olduğuna ve “Adalet Egemeni” figürünün tıpkı İsa gibi, yanılsamalı bir bedende yaşayan bir ruh olduğuna inanırlar. İnsanın özdeksel ve tinsel tarihini yansıtan Gnostizm, diğer tüm dinsel inançlarla aynı eski kökenleri paylaşmaktadır.


Gnosis’in aranışının başlangıcında adaylar, müthiş bir umutsuzluk duygusu ve aynı zamanda güçlü bir sevgi patlaması içine çekilirler. Gnostizmde inisiyasyon, iyiliğe yönelmek değil, varolan kötülüğün iyiliğe dönüştürülmesini, koyu umutsuzluktan dayanışmaya geçişi işlemektedir.


Gnostikler, politikacılarla dünyevi iktidarı paylaşmaya da karşı çıkarlar, böyle bir uzlaşmayı da bir tür kötülük olarak değerlendirilerdi.


Gerçeğin düşler de varolduğuna, bilinmezlerin mitler tarafından aktarıldığına inanırlardı. Bu düşünce tarzı sonucunda, gizemcinin kendini tanıyabilmesi karşısındaki engeller Şeytan’ın ta kendisi olarak görülürdü. Meryem gizemcinin eldeğmemişliğini, Havva dişiliğini ve çarmıha gerilme ise sadomazoşizmini simgelemekteydi. Ruh cenneten düşmüş ve madde içinda tutsak kalmıştır; Gnostikler, böylece maddeyi de bir ölçüde kutsallaştırıp, görünen evreni görünmeyen evrene bağımlı olarak algılamışlardı. Gnostiklerin gerçeği arayışı, ruhun düşüşünün sorumluluğunu üstlenmek ve kurtuluşunu hazırlamaktı.


Son yüzyılda Gnostiklere ait bir çok elyazması bulunmuştur; bunlar arasında özellikle Kumran’da bulunan “Ölü Deniz Yazıtları” ve Mısır’da Nag Hammadi’de bulunan “Gnostik İnciller” önemlidir. Bazı araştırmacılar Tampliye Şövalyeleri'nin de kimi elyazmalarını Kudüs’te bulduklarını ve bunları kendileri için sakladıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu araştırmacılar, çağdaş Masonluğu da gnostik olarak nitelendirirler ancak böyle bir nitelendirmenin nedeni pek açık değildir.


Günümüzde “Gnostik” sözcüğü (Yunanca’da “tinsel ya da tanrısal Bilgi” anlamına gelen “Gnosis” sözcüğünden türemiştir), Hıristiyan Kilisesi tarafından eskiden sapkın olarak değerlendirilen ve diğer dinsel akımların etkisini taşıdıkları ileri sürülerek Hıristiyan inancına aykırı bulunan belgeler için kullanılmaktadır. Bu yargı pek doğru sayılamaz zira Hıristiyan Gnostik belgeleri, İran ve Hindistan kökenli gnostik yaklaşımları da içerdiği gibi geleneksel Yahudi kaynaklarının da etkisini taşımaktadır. Kimi belgeler ise doğrudan İsa’ya atfedilen felsefi mesajlardan oluşmaktadır. Gnostikler için, kendini tanımak, doğayı sevmek ve doğal bilimlere saygı duymak Tanrı’ya giden doğru yolu oluştururdu. Bu nedenle Hıristiyan Gnostikler, İsa’yı bir tanrı olarak değil, Tanrı’ya ulaşan yolu gösteren bir insan olarak kabul ederlerdi.


“Gnostik İnciller”, Hıristiyanların kutsal kitabı olan “Yeni Ahit” ile yaklaşık aynı dönemde yazılmışlardır. Ancak çağdaş kamuoyu Nag Hammadi’de bulunan elli iki papirüsün çevrimi ve basımı sonucunda bunları son yıllarda tanımak fırsatını bulabilmiştir. Bu elyazmalarının çoğu İ.S. 350-400 yıllarından kalmadır ancak aslında bu papirüslerin üçyüz yıl önce yazılanların kopyaları oldukları ortaya çıkarılmıştır.


Bu elyazmalarının arasında en eskisi olduğu sanılan ve Zürih’teki “YoungVakfı”ndan Profesör Quispel tarafından satın alınan “Thomas’ın İncili” de vardır. Diğerleri Kahire’deki “Kıpti Müzesi”nin malıdır.


Nag Hammadi yazmalarının yaklaşık 1.600 yıl önce gelişmekte olan Katolik Kilisesi’nin sapkın olarak gördüğü Gnostikler üzerinde yaptığı baskılar sonucunda, toprağa gömüldükleri sanılmaktadır. O dönemde, Hıristiyanlığın en büyük rakibi Gnostikler idi. Kilise kendini koruyabilmek amacıyla bu sapkın akımı yasaklamış ve Gnostik metinleri yok etmiştir.


Gnostikler ile Ortodoks Hıristiyanlar, İsa’nın “Diriliş”ini (Resurrection) iki farklı ve karşıt biçimde yorumlarlar. “Philip’in İncili”ne göre Gnostikler, insanın varoluşunu aslında ruhun tutsaklığı biçiminde görürler ve dirilişi ise gerçeği açıklayan bir aydınlanma anı olarak değerlendirirler. Böyle bir diriliş kavramı, Masonluğun üçüncü derecesindeki törene oldukça benzemektedir.


Ortodoks görüşe göre ise Diriliş, Havariler’in tanık oldukları biçimde, İsa’nın bedeninin göğe yükselmesi ile tamamlanmıştır. Bunun sonucu olarak Kilise’nin önderliği Havariler’e ve onların izleyicilerine verilen bir ayrıcalık olmalıdır. Günümüzde bile, Papa’nın yetkisi Havariler’in önderi olan Aziz Petrus’tan kaynaklanmaktadır. İsa’nın dirilişini bir gerçek olarak kabul etmekle Kilise, dinsel yetkeyi kendinde tutma hakkını bulmaktadır, zira daha sonradan bir başka kişi İsa’ya doğrudan ulaşma ayrıcalığına sahip olamayacak ve benzer bir iktidarı eline geçiremeyecektir.


Gnostikler, diriliş hakkındaki bu Hıristiyan yaklaşımını “Çılgınların İmanı” olarak adlandırırlar, zira böylesi bir bedensel dirilişe inananlar, tinsel bir gerçek ile fiziksel bir olayı birbirine karıştırmaktadırlar. Gnostikler, kendilerine özgü ayrı bir Havari geleneğine sahip olduklarını ileri sürerek Kilise’nin iktidarına ve otoritesine karşı çıkarlar.


Hıristiyan Gnostikler arasında İsa’nın dirilişini, tıpkı Masonluktaki üçüncü derece ritüelinde olduğu gibi, yalnızca tinsel bir yeniden doğuş olarak değerlendirenler de vardır. Bunun dışında, Masonluk ile Gnostikler arasında doğrudan bağlantının bir çok farklı örneğinin bulunduğu ileri sürülmektedir